Onlar Ermiş Muradına

0
69

Günümüzde her şey o kadar hızlı değişiyor ki, doğrusu ayak uydurmakta zorlanıyor insan. Gerçi bu değişimlerin çoğu, yaşadığımız çağın şartlarına göre çok da ters değil. Mesela kırk gün kırk gece süren düğünler yapmak zorunda olsaydık, kimse evlenmezdi herhalde. Şimdilerde düğün adetleri son derece değişmiş olabilir; gökyüzünde yada deniz dibinde nikahlar kıyılıyor olabilir ama, biz yine de anlatalım istedik eski düğünleri çünkü; tam da mevsimi olan şu günlerde, belki adetlerimizden bir kaçını uygulamak isteyen olabilir.

Bundan otuz- kırk yıl önce geleneklere tam olarak uyulan Marmaris düğünleri, bir hafta sürerdi.(Bana anlatılanları sizinle paylaşıyorum, abarttığımı düşünmeyin sakın.)Düğünden bir hafta önce gelinin çeyizi hazırlanır. Mahallenin kızları, gelinin arkadaşları toplanır, bazen darbuka, darbuka bulamazlarsa tepsiyi ters çevirip çalarak hem söylerler hem de işlerini yaparlardı. Çeyizler hazırlandıkça, akşamları, selelere konur, gelinin oturacağı eve taşınırdı. Mesafeler yakın olduğu için yürüyerek elde taşınabilirdi. Çeyizi, gelinin arkadaşları evine yerleştirirlerdi tour guide ensar.

Salı veya Çarşamba keşkek dövülürdü

Düğün pazartesiden başlardı. Salı veya Çarşamba keşkek dövülürdü .Darbuka çalarak genç kızlar hem oynarlar hem de buğday döverlerdi. Gelinin arkadaşları sırayla taş dibeğin başına oturur, buğdayı döver, yorulan kalkar, sırası gelen otururdu Bu arada da şarkı türkü söyler, eğlenirlerdi. Perşembe gelin hamamına gidilir, oğlunu evlendirmek isteyen oğlan anaları özellikle kız beğenmeye bu güne katılırlardı.

Cuma gündüz kına yapılır, buna Kına Gündüzü denirdi. Gelin ve damada alınan hediyelere Ağırlık denir, hediyeler selenin içine konulur, yengeler tarafından ellerinde hatta çoğu zaman başlarının üzerinde taşınarak düğün evine getirilirdi Çiniler.

Kınada Abdullah’larına yaptığı Kelle Şekeri gelinin başında kırılır, yengeler bir siniye koydukları şekeri havan eliyle kırarlar, bekar kızlar parça şekerden kapışırlardı, ilkönce kapan önce evlenir denirdi.

Aynı gece uğur-kadem yapılır, bazen Et-Pirinç adı verilen bir gelenek gerçekleştirilirdi. Oğlan evinin gönderdiği malzemeleri kız evi pişirir, oğlan evi davet edilir, hep birlikte yenirdi. Bazen oğlan tarafının akrabalarına bile pişen yemeklerden gönderilirdi.

Cumartesi nikah kıyılır, nikahtan sonra gelin el öper. Aynı gecede ikinci bir kına gecesi yapılır, bunda gelinin eline, ayaklarına yengeler tarafından kına yakılırdı. Kadınlar karşılıklı maniler söyleyip, oynarlardı.

Pazar günü gelin alması yapılırdı, düğünün en hareketli günü bugündü, çünkü o gün çoluk çocuk herkes düğüne bir şekilde katılırdı. O yıllarda meyhanesi olmayan Marmaris`in içkiye düşkünlüğü de oldukça fazladır.

Meydanlık dediğimiz şimdiki Kervansarayın önünde erkek düğünü yapılırdı. Meydana konulan tahta masalarda, gayet şık giyimli erkekler oturur, masalara konan fasulye piyaz, yoğurtlama (yoğurtlu patlıcan- biber kızartması), zeytinyağlı fasulye veya imambayıldı ile, sıcak olarak pilav üzerine kızartılmış oğlak eti haşlaması servisi yapılır, rakılar mutlaka çay bardağında sunulurdu. Su küçük toprak testilerde saklanır, bardak olarak emaye maşrapalar kullanılırdı.(1940’lı yıllarda kullanılan bu aksesuarlar tabii ki sonraki yıllarda cam sürahi ve bardaklara dönüşecekti.)

Baba Mehmet Çavuş

Düğünleri mutlaka Baharlılar yapardı. Önceleri Baba Mehmet Çavuş ile oğlu Hüseyin Fikri’nin yaptığı düğünleri daha sonraları diğer oğullar İsmail, Mesut, Mehmet hatta Şükrü birlikte yaptılar. Kimin hangi havada coşup oynayacağını bilen İsmail orkestrayı yönlendiriyordu. Düğün meydanından sarhoş olmadan ayrılan pek az olurdu. Bir köşede toplaşan kadınlar, kızlar erkeklerin oyunlarını seyrederdi.

Kız evinden haber gelir, erkekler kadınlar, çocuklar ile tabii ki müzisyenler, büyük bir kalabalıktan oluşan gelin alayı ile gelin almaya gidilirdi. Mesafe uzunda kısada olsa mutlaka yürünür, davul, klarnet eşliğinde oynaya oynaya süren yürüyüş oldukça yavaş ilerlerdi. Gelin evine gelindiğinde iki yengenin eşliğinde kapıdan çıkar çıkmaz başta kayınvalide, kayınpeder olmak üzere damadın yakınları bozuk para ile şeker atarlardı.

Çocuklar uğur getireceğine inanılan paraları adeta kapışırlardı, iki yengenin kolundaki gelinin beyaz eldivenli elinin biriyle çantasını, öbür eliyle -hava şartları ne olursa olsun-taşıdığı siyah şemsiyesiyle yürüyüşe geçtiği an kendinizi bir film setinde sanabilirsiniz.

Gelin tellerinin, saçının her iki yanından sarktığı gelinler, evlerine girmeden önce mutlaka İskele meydanındaki ( şimdiki Anatolia önü)

Atatürk heykelinin etrafında dönerlerdi. Anlamını tam olarak açıklayamasalar da Atatürk’ e saygı olduğu kesindi. Evlerine gelince kapı önlerinde, merdiven basamaklarında gelini görmek için bekleşenlerin arasında eve girerken de para ve şeker atı lirdi. Yengeler gel in i damadın koluna teslim edince “Koltuk merasimi” de başlamış olurdu. Evin içinde de dışarıdaki kadar meraklı kalabalığı beklerdi. Evin en geniş odasına yan yana sıralanmış sandalyelere davetliler ve gelin otururdu.

Uğur kademe gelenlerde amaç, birazda gelini görmekti. Bu sırada gelini oturtan damat, dışarıda onu bekleyen sağdıcı ve arkadaşlarının yanına giderdi. O saate kadar hiç alkol almayan bu arkadaşlar grubu, akşam vaktine dek damadı yalnız bırakmayıp, eşlik ederlerdi. «Akşam vakti “Eve girme” merasimini gerçekleştirmek için düğün evine gelirler. Damadı sırtını yumruklayarak içeri iterlerdi.

Can havliyle mi bilinmez, damat kapıyı kolayca açar, içeriye dalardı.

Artık düğün sona erdi sanmayın, dahası var!

Pazartesi gelin gelinliğini yeniden giyer, eve yakınlar gelir, kadın düğünlerini yapan Zela ile Yektane teyzeler gelir, udunu yada cümbüşünü çalar, misafirler oynardı. Bu geleneğe Marmaris’ te” Paça” denirdi. Bazı yerlerde bu geleneğe” duvak” deniyor. Makasla kesilip, yıldız ve selvi şekilleri verilmiş gelin tellerini gelinin yüzüne yapıştırırlar, gelini süslerlerdi. Gelin sandalyeye oturtulur, önüne iki minder atılırdı. Bu minderlere kayınvalide ile evin başka bir büyüğü oturtulurdu.

Sırf bu gelenek için her geline en az iki minder verilirdi, ismine de “kaynana minderi “denirdi. Oynayanlara para atılır, zaman zaman gelin de para atardı. Damadın sülalesinden kim oynarsa, gelin ayağa kalkar, bu bazen küçük bir çocuk bile olsa gelinin ayağa kalkması gerekirdi.

O günler geçmişte kaldı. Öğrendik, yazdık. Gençlerimiz öğrensin, eskiler yeniden hatırlasın, sonradan Marmaris’li olanlar geçmişimizi bilsinler, diye. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz